15 Ocak 2014 Çarşamba


                                      EKPRESYONİZM(DIŞAVURUMCULUK) NEDİR ?


Dışavurumculuk (ekspresyonizm), doğanın olduğu gibi temsili yerine duyguların ve iç d

ünyanın ön plana çıkarıldığı 20. yüzyıl sanat akımı. Bozulmuş çizgiler, şekiller ve abartılı renklerle sanatçının duygusal dünyasını aktarmayı hedefler.

Dışavurumcu sanatın amacı, sanatçının duyguları ve iç dünyasını renk, çizgi, düzlem ve kütle aracılığıyladışavurmasıdır. Bu duyguları daha iyi yansıtabilmek için sanatçı geleneksel kuralların dışına çıkarak biçim bozma yöntemini kullanır. Edward Munch'un Çığlık adlı tablosu, bunun belirgin bir örneğidir.

Ekspresyonist bir sanat eserini yorumlarken çizgilerin, renklerin kullanımına dikkat edilmelidir. Sivri keskin çizgiler, kırmızı ve tonları öfkeyi ön plana çıkarırken, dairesel oluşumlar, mavi ve tonları daha çok sakinliği vurgular. Diğer önemli sanatçılar: Gustav Klimt,James Ensur,Oscar Kokoschka.

1910 ve 1930 yılları arasında özellikle Almanya'da etkisini gösteren ekspresyonist mimari, bu anlamda da Bauhaus okuluyla paralleklikler taşır.. Bunun yanında kendine özgü dinamiklerini de belirler. 90 derecelik açıyı ortadan kaldırmak temel teknik olarak düşünülürken, işlevselliği formla bütünleştirme amacı, alışılmamış formların ve yeni malzemelerin kullanılmasıyla ifadeci mimarlık anlayışının kendine özgü dinamiklerini oluşturur. Bauhaus okulunun kurucusu Gropius, ekspresyonist mimarlığın erken döneminin temsilcisi konumundadır. Poelzig, Mendelsohn ve Taut, ekspresif mimarlığın önemli sanatçıları olmuşlardır. Bireysel ve dolayısıyla duygusal tasarım anlayışı, ekspresyonist mimarlığın felsefesidir. 1933 yılında nazi yönetiminin Almanya'da başa geçmesinden 5 yıl sonra ekspresyonist sanat yok olmuştur. İkinci dünya savaşından sonra ise brütal bir anlayışla etkinliğini yeniden göstermiştir. Çoğu ekspresyonist sanatçının kaybedilen savaşta yer almasıyla oluşan stres yüklü duygulanımları da dışavurumculuğu doğuran bir faktör olmuştur. 1960'larda yapılan Sydney Opera Binası ise, postmodern ifadeciliğin en önemli yapıtları arasında gösterilir. Dışavurumculuk, kübist, minimalist ya da fütürist anlayışlarla da özdeşleşerek temel bir sanatsal ifade olarak canlılığını sürdürür.




Dışavurumcu resim örneği: Eduard Kosmack'ın portresi, Egon Schiele

                                        EDVARD MUNCH KİMDİR ?

Norveç kültürüne, din, tarih ve şiir yönünden büyük katkıda bulunmuş, köklü bir aileden gelen Edvard Munch, 12 Aralık 1863 tarihinde Oslo’nun kuzeyindeki Löyten’de doğdu. 1868′de, annesinin veremden ölmesinden sonra, eğitimiyle, teyzesi ilgilendi. 1876′da, ablası Sophie’nin de vereme yakalanarak ölmesi, Munch’un içinde onarılmaz bir yara açtı. Bu nedenle de yıllar sonra hasta ve ölü resimlerine gereğinden fazla önem verdi.
Daha sonra, Christiania’da Sanat ve Meslek Okulu’na yazıldı ve heykeltraş Julius Middelthun ile ressam Christian Krogh’tan ders aldı. 1880 yılında «Christiannia’lı Bohemler» grubuna katıldı ve kısa bir süre için Paris’e giderek döndü.
Empresyonist ressamlarla ilgilendi ve «Hayatın Dekorları» adlı eserini çizdi. 1892′de davet üzerine «Hayatın Dekorları»nı sergiledi, ancak büyük skandal yarattığından sergi, sekiz gün sonra kapandı. Bu yüzden Munch’u tutan sanatkarlardan bir kısmı «Berlin Grubu» aldı bir topluluk kurdu.
1894 yılında Munch litografi ve ofort çalışmalarına başladı. 1896-97 yıllarında Paris’te ünlü basımcı Auguste Colt’dan grafik tekniğini öğrendi. Ancak eserleri Fransa’dan çok Almanya’da yankı uyandırdı.
1902′de, koruyucusu ve hayranı Max Linde’nin siparişi üzerine bir «Hayatın dekoru»nu yaptı. 1906′da Ibsen’in «Hortlaklar» adlı eserinin dekorlarını çizdi. 1908′de bir sinir buhranı geçirdi, daha sonra hayat görüşünü daha iyimser bir tutuma yöneltti.
1912′de Köln’deki sergiden sonra, artık Cézanne, Van Gogh, Gauguin, Picasso gibi modem resmin klasikleri arasına girdi. 1910′da Huitsten yakınlarındaki Ramme Çiftliği’ni satın aldı. 1921-22 yıllarında Oslo’da, Freia çikolata fabrikasının yemekhanesinde duvar panoları çizerek, yeni bir «hayat dekorları» yaptı.
1937′de Naziler tarafından dejenere ressam ilan edilerek, 82 eseri toplattırıldı. 1940 yılında, istilacı Alman kuvvetleriyle, işbirliği yapan, Norveç Hükümeti’nin, Norveç Sanat Konseyi’ne katılma teklifini reddetti. 23 Ocak 1944′de Ekely’de öldü.
Munch, gizli sevgilerin, kıskançlığın, ölümün ve hüznün ressamıdır. Norveç sanatını, Fransız empresyonizminin sultasından kurtularak, benliğine kavuşturmuştur.
Tablo, O’nun için, dekoratif ve ruhsal öğelerin bütünlendikleri bir sahadır. Büyük portreciliği, yaratma ve uygulama gücüyle, Alman resim sanatını da etkilemiştir.
İlk tablolarında açık-koyu renk ve plastik efektlerle canlı hatlar görülmektedir. Giderek, empresyonist öğelerden tamamen uzaklaşarak, eserlerindeki görüş sahasını belirlemeyip şekilleri, tüm coşku ve tutkularıyla yansıtmaya başlamıştır. Kullandığı renkler, kazınarak silinmiş gibidir, hasta ezik bir ortam yaratmaktadır. Munch daha sonra, ilkel ve karanlık kuvvetlerin yönettiği sembolik bir dünyaya yönelip kişinin yalnızlığını, zavallığını, yaşama ve ölüm korkusunu, kıskançlığını, hırsını, gerilimini, cinsel kavgasını, acılarını, karşılıklı suçlamalarını; yani yeryüzündeki çarpıcı bir cehennemi canlandırmıştır.
Kadın, onun gözünde, cinsel, şeytani, acımasız, kötü bir varlıktır. Erkeği baştan çıkararak hiç eder, başarılarından korkunç bir zevk duyar. Kadınlarla ilgili karamsar düşüncelerin nedeni, Munch’un kişisel deneylerindeki başarısızlığı, heyecanlı ve huzursuz iç dünyasıdır.
Eserlerindeki ortam bu yüzden şeytani ve görkemlidir. Karanlık, ürkütücü ve huzursuzdur.
Yaşlılık döneminde ise Munch, özellikle kendine yönelmiş, iç dünyasını duygularını tanımaya çalışmış ve sonunda kendini şöyle anlatmıştır: «Verebileceğim tek şey tablolarımdır, onlar olmadan ben hiçim.»

ÇIĞLIK TABLOSU

Çığlık veya orijinal ismiyle Skrik1893 tarihli bir tablodur. Sanat Tarihinde orijinal adı Boğuntu dur.Norveçli ressam Edvard Munch tarafından yapılmıştır. Birçok eleştirmene göre Munch'un en önemli çalışmasıdır. Resim orijinali 84 cm x 66 cm boyutlarındadır. Resimde ön planda ızdırap çeker gibi görünen bir figür, arka planda ise Ekeberg tepesinden Oslofjord un görünümü yer alır; Oslofjord göğü kan kırmızısı rengindedir.
Munch daha sonraları resimden bir litograf da yapmıştır. Resim özellikle modern kültür ve sanatta büyük bir etkiye sahiptir.
Norveç'in başkenti Oslo'da ressamla aynı adı taşıyan Munch Müzesi'nde sergilenmekteyken bir soygun sonucu Ağustos 2004 tarihinde birkaç tabloyla birlikte çalınmıştır. Çalındıktan iki yıl sonra 31 Ağustos 2006 tarihinde ise bulunmuştur.
Ressamın günlüğü ele alınırsa bu resim Nice'den etkilenerek yapılmıştır. Ressam günlüğünde anlattığına göre iki arkadaşıyla yürümektedir, bu sırada ise güneş batmaktadır ve kan kırmızısı rengindedir. Ressam kendini yorgun hissetmiş ve trabzanlara yaslanmıştir. İki arkadaşı ise yürümeye devam etmiştir. Ressam bu sırada doğanın çığlığını hissettiğini günlüğünde dile getirir. Ressam bu resmi yaparken hastadır ve bu yorgunluğunun oradan geldiği düşünülür. Amerikan sanat tarihçisi
Robert Rosenblum'a göre bu resimdeki insan figürünün yüzü Paris'teki Musée de l'Homme'da bulunan Peru'dan gelmiş olan mumyanın yüzünden etkilenerek yapılmıştır.